Cem Sultan ile Karamanoğlu Kasım Bey
Karaman vilayeti valisi olan şehzade Mustafa’nm 1474 yılında ölümü üzerine Fatih Sultan Mehmedin küçük oğlu Cem Sultan Karaman vilayeti valisi olarak Konyaya gelmişti. 1481 yılında Fatih Sultan Mehmedin ölümü üzerine padişah olmak isteyen Cem Sultan Beyazıt ile Padişahlık kavgasına girişti Bu savaşlarda yenilen Cem Sultan İçel’e çekildi. Osmanlı Padişahı olup, İstanbul’da devlete ve orduya sahip olan ikinci Beyazıt, kardeşi Cem ile bir türlü anlaşmamışlar idi. Uzun Hasan beyin de ölmesiyle yerine Akkoyunlu Devletine bey olan Uzun Hasan Beyin oğlu, babasının siyasetinden ayrılmadı. Asker yardımı isdeyen Karamanoğlu Kasım beye istediği yardımı verdi. asker yardımını alan Kasım bey İçel’e gelip Cem Sultan ile buluştu Osmanlı padişahı 2.ci Beyazıt aleyhine beraberce çalışmaya başladılar. Bu Amaçla Konya’yı bile muhasara ettiler. 1482 tarihinde Gedik Ahmet paşa Karamanlılar üzerine gelerek Konyayı muhasaradan kurtardı. Kasım bey de savaşa, İçel’e çekildi. Osmanlı ordusu da kışlamak için Karaman kalesine yerleşti. (1) Yardım aramak üzere Mısır’a giden Cem Sultan orada çok kal-mayarak geri döndü. 14/Mayıs/1482 de Adana’ya dönünce Kasım beyi orada kendisini bekler buldu. Adana’da kaldıkları 4-5 gün içinde iyice anlaştılar, bu anlaşma kısaca” Eğer Cem Sultan Osmanlı pa-dişahı olursa Kasım beye eski Karaman beyliği mülkünü verecekti 19/Mayıs/1482 (2) Cem Sultan ile Kasım Bey Adana’dan İçel’e dönüşlerinde Mut yaylalarından olup Mut'un Dağpazarı köyü doğusundaki İmren yaylasında 8 gün kalmışlardı. 1482 haziran ayı içinde Kasım Beyle Cem Sultan Konya’ya taarruz ettiler. Padişah 2 ci Beyazıt’ın üzerlerine gelişini duyunca Taşeli’ne doğru kaçtılar. Cem Sultan, 15/Temmuz/1482 de Rodos şö-valyelerine gidiyor, gidiş o gidiş birdaha da memlekete dönemiyor. (1) Mufassal Osmanlı tarihi sahife 552 (2) Osmanlı tarihi sayfa 159-160 . Ord. Prf. 1. Hakkı Uzunçarşılı Kasım bey de Cem Sultanın Anadoludan ayrılması ile başaramayacağı davasından yaz geçerek Sultan 2ci Bayazıta Sığındı. sultan Bayazıt ca kendisine Mut ile Karaman arasındaki Sartavul beli sınır çizilerek güneyde kalan İçel toprakları beyliği verilen Kasım bey, böylelikle ömrünün sonuna kadar rahat bir ömür sürdü. 1488 yılında da öldü. (1) Bir rivayete göre Kasım Bey 8 oğlu, bir çok akrabalarıyle birlikte Karaman beyliğinin diyanet işleri reisliğini yapan’ “Hocendi” oğlu adında biri tarafından Osmanlı padişahı sultan 2ci Bayazıt’ın emri ile zehirlettirilerek öldürülmüştür. Bu vakanın geçtiği yer şimdi Karaman ilçesinin Yeniköy civarında olup Hocantı oğulları-nın öze1 yaylakları olan Söğüt yaylasıdır. Şimdi bile Mut’un Hocantı (Derinçay) köylülerinden pek Çoğu yaz aylarında sürüleriyle birlikte bu dolaylara yaylamaya çıkarlar. Çasını beyin ölümünden sonra 1484 yılında Karaman beyliğine Kasım beyin kızının oğlu Mahmut Bey geçmiş o, sıralarda devam eden Osmanlı Mısır kavgalarında Mısır devleti tarafına kaydığından Davut Paşa İçeI’e hücum etti. Davut paşaya dayanamayacağını anlayan Mahmut bey Mısır ülkelerinden Halep şehrine doğru kaçtı 1487.
Mut Kasabasına Getirilen İçme Suyu :
Şıh Köyünün içme suyu yoktu. Apsut köyündeki büyük pınardan Mut’a su getirmeyi ilk defa düşünen Hacı Fatma Hanımdır. Bu düşüncesini tatbik için kardeşi Mahmut beyi memur etti. Su, künk denilen pişmiş toprak borularla getirilecekti. Mahmut bey Konyadan künk ustası getirtti. Kanal açmak için güzergah tayin etti ve işe başlattı. Bir yandan da Şıh mahallesine 4 tane çeşme yaptırdı. Meğer Mahmut bey bu işlerde çok acemi imiş, künklerin pişme derecesi ile kanal derinliği ve hele kireç harç herşey pek fena kullanıldı. Kanal 25-80 santim derinlikteydi. Künkler istenilen evsafta pişmemişti. Su salındı, gürül gürül akan sulara mahalle içinde kemerli oluklu çeşmeler yapıldı. Çeşmeler üç aydan fazla aktı, herkes memnundu. Derken çeşmelerde su azaldı azaldı, birgün kesildi. meğer ot kökleri künklerden içeri girer tilki kuyruğu yapar, arıza bilinemez. 0 sıralarda Hacı hanımda ölür. Su işi de kapanır gider. Şimdi Meydan Mahallesinde o zamandan kalma üç tane çeşme sağlam duruyor. Meydan Mahallesi camiinin yanındaki çeşmeden Mut’a yeni getirtilen şehir suyu akmaktadır. Mut kazasına ait bazı hatıralar Köselerli köyü, 1874 yılından önce 500 haneyi bulan büyük bir aşiret imiş. 1874 deki kıtlıkta Mersin ve Adana Taraflarına dağıl-mışlar, ayrı ayrı köy kurmuşlar. Mut kazasında ise pek azı kalabil-miştir. Mersin’in Yalınayak köyü vaktiyle Mut kazasında Tuğrul köyü ile Göcekler köyü arasında Kadı Koyağı denen yerde oturur-larmış. 0 zaman adetlerinden olan “Gece Baskını” yapan baskıncılar bir gece gelip bu köyü yağmaya ve halkını yakalamaya dalarlarken köylülerde evlerinden alabildikleriyle Davutoğlu zeytinin yanındaki Burun noktasında toplanırlar. Oradan da yalın ayak, başı kabak ka-çarak Mersin civarında şimdiki oturdukları yere varıp yeniden köy kurarlar, köylerinin eski adını bilmiyorsam da oraya perişan bir hal-de vardıkları için kurdukları köye komşu köyler” Yalınayak” demişler.
KARAMAN'DA GÖKCE KÖYÜ :
Kuruluşu 1880 yılında Karamanda Göğ- yaylağını terk eden Silifke’nin Bolacalı aşireti yerine Çerkez göç-er yerleştirilmiştir. Göğce köyündeki Camiyi Bolacalı aşiretinde-n Bolacalıoğlu denen adam yaptırmıştır. Bolacalı aşiretine bir kısmı Mut’un Dağpazarı ve Demirkapı köylerine yerleşmişler, bir kısmı da Tarsus’un Çokak köyüne gidip, kalanları da Silifke civarındaki kışlaklarında kalmışlardır
KARAMAN'DA EMİNLER KÖYÜ :
1889 yılları içinde Mut kazasının Dağpazarı köyü dolaylarına yerleştirilmek üzere büyük bir Çerkez esinin Taşucu iskelesinden karaya çıktığı duyulmuş. Çerkez göçenler, Dağpazarı köyü civarındaki Omar özü denen yerde otur-ur. Burada kasım ayına kadar kalan Çerkezler, kışın erken bas-ması ve ayrıcada musallat olan bir hastalık epey can kaybına olmuş. Bunun üzerine oradan derhal göçüp Karaman kazası sınırı içinde Eminler denen yere yerleştirildiler.Mut’un Omar özü -mezarlığa da halen Çerkez mezarlığı derler.
DAĞPAZARI KÖYÜ:
1891 yılında kuruldu. Bunlar Romanya göçmenlerindendi. Romanya’da Köstence kasabası kaymakamı bunlara Türkiye’ye vardığınızda istasyon veya iskelelere yakın bir yerleşin” diye tavsiyede bulunmuş imiş. Kestel yaylasında cevizlik: Gülnar kazasının Zeyne köyü, Mut’un Güme köyü dolaylarındaki Zeyne beli denen yere yaylaya göçerlermiş, Akpınar çeşmesinden su alırlarmış. 0 zaman zeyne beli denen yer de geniş ve gümrah ormanla kaplı imiş. Zeyne küyündeki Şıh Ali Semerkandi türbesine mescit yapılırken kullanılan ağaçlar bu ormandan götürülmüştür. muazzam ormanın yerinde şimdi çalı denen bitki bile yoktur. Kestel yaylasında “Kızlar Hisarı” denen yüce sıra kayala-rın önünde yüzden fazla ceviz ağacı varmış. Bu cevizler Zeynedeki Şıh Ali Semerkandi türbesi vakıflarından imiş. Şimdi kırık dökük 20 kadar ceviz ağacı kalmıştır.
Laal Paşa Cami
Mut Kasabası içinde, Pınarbaşı mahallesinde olup Çınarlı Parkın 70-80 metre güneyindedir. Bu Camiyi yapan Laal Paşa kimdir? Karamanoğlu Alaüddin Beyin kölelerinden idi. Alaüddin bey kölesini sevdiğinden onu oku-tup terbiye etmişti. Lal ağada gördüğü kabiliyeti takdir eden Ala-üddin bey, onu azad edip yani kölelikten çıkarıp hür bir adam ha-line getirmişti. Hususi ve resmi devlet işlerinde gösterdiği yüksek başarıdan dolayı kendisini Niğde Kalesi dizdarı yapmıştı. Mut’ta bulunduğu sırada kasabanın içine cami, medrese. hamam yaptırmış. Bunların yaşamaları için vakıf gelirler koymuştu. Laal Paşanın her kölede olduğu gibi doğum tarihi ile Karamanoğullarına nasıl inti-sap etmiş olduğu belli olmadığı gibi mezarı ve ölüm tarihi belli değildir. Cami avlusu dıvarı ile çınarlı parkın dıvarları arasından çarşı caddesi geçer. Bu cadde, kasabanın ikinci işlek caddesidir. (Birinci işlek cadde ise Mut-Karaman yolunun kasaba içinden geçen kısmıdır.) Mut Kasabasının en muhteşem yeri de burasıdır. Burada kısmen en-kaz haline gelmiş kale burçları ve surları ile çevrilen iç kale, tek kubbeli ve revaklı minareli Laal Paşa Cami, iki tane sivri külahlı Selçuk ve Karamanoğlu beyliğine ait türbe, yine kale içinde Ortaokul binası, çarşıya yaslanan ufak belediye sarayı ile beş tane aza-metli çınar, bu çınarların altından havuzdan havuza akıp ufak bir şelale ile Mut deresine boşalan bol sulu Kale Pınarı ki, işte eşine rastlanamayan ulu olduğu kadar, ruhları gönülleri kendine çeken asil bir topluluk... Kale Pınarının suyundan bir defa içen, yedi sene sonra tekrar gelip bir daha içermiş.
"İki pınar, Beş çınar
Bunlar olmasa Mut, yanar"
Tekerlemesi meşhurdur. Bu tekerlemeyi yapan, Mut maliyesinin eski muhasebe memurlarından Silifkeli Hamdi bey adında bir adamdır. O zamanki Mut ve Mutluları tasvir eden güzel bir destanı da vardı, Bu destan belki çocuklarından bulunabilir. Cami, dik dörtgen bir kaide üzerine kurulmuştur. Aslında mi-naresi yoktu. Caminin revakı yapılırken batıdaki revak kemeri üzerine çok zarif bir ezan kulesi yapılmış imiş. 1915 yılında ravak ile beraber yıkıldı. Cami yapılırken kullanılan taşlara, emek çekilmediği görülür. Divar yapılırken eşit ebatta taş seçilmemiş. Yapıda sağlamlığı ve güzelliği gösteren köşe taşlarında bile bu ihmali görüyoruz. Klavdiyopolis örenleri içine oturtulan bu güzel yapı, örenlerden toplanacak binlerce taştan pek düzgün bir yapı halinde yükseltile-bilirdi, halbuki bu dediğim yapılmamış veya yaptırılmamış. Burada Laal Paşanın taassup derecesinde dini bir karaktere sahip olduğu düşünülebilir. Yaptırıp ta Hak yoluna vakfedeceği bir ibadethane-nin, Ören taşlarından yapılmasını gönlü uygun görmemiş, cami için yeniden taş ocaklarından taş kestirmiştir. Bu düşünce yalnız camide değil, Laal paşa medresesinde ve Lal paşa hamamında da ay-nı dikkatsizliği gördük. Caminin doğu, batı, güney cephelerinde Karamanoğlu mimari tipine uygun iki sıra üzerine dörder penceresi vardır. Üstteki pencereler ufak ,alttaki pencere geniştir. Kuzey cephesinde ise ortadaki cami kapısı, yanlarda kapıdan daha büyük ve yüksek sağlı sollu ikişer pencere var. Bu kapı ve pencereler Osmanlı mimari tipinde-dir. Osmanlılar devrinde yapılan tamir yüzünden bu şekli aldığı tahmin edilebilir, Laal Paşa camisinin giriş kapısı kuzey cephededir. Doğu cephesindeki ufak kapı doğu köşeye daha yakındır. Camiye buradan da girilip çıkılır. Bu ufak kapıdan içeri girildiğinde kapı önünde rastlanan tahta merdivenle kadınlar mahfili dediğimiz ahşap ikinci kata çıkılır, Lal Paşa camiinin bu iki kapıdan başka kapısı yoktur. Laal Paşa Camiinin Tamiri Laal Paşa camisi, Içel valisi Çelik Mehmet Paşanın divan katibi Hacı Mustafa tarafından tamir ettirilmiş ve bu tamir işi de o za-man iki satır bir yazı ile tesbit edilmişti.
TAMİR KİTABESİ ŞUDUR
1- Meşref-i harap olmuşken bu cami-i Şerif eyledi ihya
2- Elhaç Mustafa Katibi divan Çelik Mehmet Paşa Bu kitabede adı geçen Hacı Mustafa Çelik Mehmet Paşanın divan katibidir. Kitabenin tarihinin silinmiş olduğuna göre bu tamirin Çelik Mehmet Paşanın Karaman Valiliği zamanında mı? yoksa Içel Valiliği zamanında mı yapıldığı bilinemiyor? Hacı Mustafanın divan efendisi olmayıp, divan katibi olduğuna göre camide yapılan bu tamirin, paşanın 1752 yılında Içel valiliği sırasında yapıldığı tahmin edilir. 0 halde kitabeye yaklaşık olarak 1752 yılında yazıldı diyebiliriz.
NUREDDİN SOFU BEY:
Nure Süfi - Nureddiıı Bey Karamanoğullarına ait olayları anlatan Şikâri tarihinden özet olarak alıp, aşağıya kaydettiğim parça ile Karamanoğhı tarihine girmeyi uygun buldum. Karaman aşireti başkanı olan NUREDDIN bey, Selçuk Sultanı-nın emri ile Ermenek’i, Mut’u’ Mağrayı (Silifke’nin Kırobası nahiyesi)’ Gülnar’ı zapteyledi, Bu kalelerin anahtarlarını Konya’ya Sul, tana gönderdi. Ayrıca da kendisine kul olduğunu bildirdi. Sultan da memnun olarak, aldığı yerleri kendisine bıraktı. Nurettin bey gelip Ermek’e yerleşti. Biraz sonra da beyliğini oğlu Karaman bey’e teslim ederek Sivas taraflarına gidip orada, Baba Ilyas adında bir tarikat şeyhine mürit oldu, Nure sofu ölünce, Mut’un Değirmenlik yaylasına gömüldü-Üstüne ufak bir türbe yapıldı. Öreni hala duruyor. Mut’un Değirmenlik yaylasında, Nureddin Sofu türbesi denen bir yapı var. Ayrıca bir sürü daha yıkıklar görülüyor. Bunların mi-safirhane, Medrese ve iıriaret yıkıkları olduğu düşünülebilir. 0 zaman, o dolaylardaki 5-6 köyü içine alan bir de vakıf düzeni kurulmuş imiş. Bu vakıf ve imaret ikiyüz sene kadar işlemiş, yenip içilip Nureddin sofu’ya dua edilmiş. Bu vakfın nasıl idare edildiğine dair elimizde bilgi ve kaynak yok.,
Nureddin Sofu - Eğleştiği yer ve Karaman Şehri Mut’un Değirmenlik mevkiindeki Nurettin SoLu türbesi ile ona bağlı yıkıklar, Nureddin Sofu’nun burada yıllarca eğleştiğini hatıra getiriyor. Buradaki ören, gelişi güzel bir ören değil. Nureddin SoLu, yazın ADRAS dağlarınının ortasında, Şeyh yaylası denen yerde de eğleşirdi. Nurettin Sofu, öldükten sonra cesedi mensup olduğu aşiretin yaylağı, kendisinin de vakıf toprakları içinde kalan Değirmenhik mevkiine gömülmesi yerinde bir hareketti. Böylelikle sül~lesi için maddi, manevi pek çok faide de sağlamıştır Bu vakıf arazi ile o türbe, Karamanoğlu beğliğinin merkezi sıkletini daima Mut-Ermenek dolaylarında tutmus, tarihde 270 yıl yaşamalarını sağlamıştır. (1) Nureddin Sofu vakfından olan bir parça araziye, sınır komşuları olan Abdullah ve Hüseyin adlarında iki sipahi tecavüz etmişler. Yapılan şikayet üzerine bir memur gelerek Nureddin Sofu vakfı mütevellisi ile bu vaııf araziye tecavüz ettiği iddia edilen iki spahiyi, ellerindeki vakfiyeler ve hüccetleri ile birlikte Mut ilçesi Değırmenlik yaylasına getirtir. Sözlerine ve bilgilerine inanılan bazı köylüleri de çağırtır. Hepsinin önünde incelenen bu konuda, sipahiler haksız görülür, Hicri 1098, Milâdi 1687 tarihinde bir hüccet düzenlenir ve altı orada hazır bulunanlar tarafından imzalanarak taraflara birer sureti verilir. 1687 yılında düzenlenen bu hüccet, Mut’un Yalnızcabağ köyünde olup, muhtarlar tarafından hala saklanır. Bu belgenin düzenlendiği 1687 tarihinden sonra üç kere daha ayrı ayrı yıllar da (Belki de bir tecavüz dolayısıyle) aşağıda adları yazılı Mut kadıları tarafından vakıf sınırlarının gözden geçirildiği anlaşılıyor. Hüccetin altında mühürleri bulunan kadıların isimleri şöyle 1- Hafız Mehmed El kadı, bikadı-i MUD Maa Sinanlı 2- El Hac Mehmed Ali bin Şuayb el kadı Bi kadi-i Mud Maa Sinanlı 3- Ahmet Hamdi El Kadı bi Kadı-i Mud Maa Sinanlı.